BAKIN HELE ŞU COVID-19’ UN YAPTIKLARINA!
Evde kalın, “Hayat Eve Sığar” dediler, sığdırmaya çalıştık ama iğreti durdu, elbise dar geldi ve hiç yakışmadı dostlar.
Aslına bakarsanız, herkesin ümidi, evde kalmanın kısa süreceği yönündeydi, önceleri bir şaka, bir oyun gibi geldi ve hatta “ne de güzel bir şeymiş, arayıp ta bulamadığımız fırsat” diye düşündü birçoğumuz.
Oh! nihayet insanlardan ve olaylardan uzak, yargılar ve kararlardan bağımsız, içsel sessizliğimizde zihin detoksu yapmaya, okuyamadığımız kitapları okumaya, izlemeye zaman bulamadığımız film ve dizileri izlemeye bolca vaktimiz olacaktı.!
Bu süreçte, hayatı boyunca o güne kadar eline oklava almamış olanlar, iyi birer fırıncı ustası olduklarını keşfettiler, sonra çeşitli el becerileri ardı ardına gelmeye başladı, boyama, örgü, takı, kuaförlük, boya-badana, biraz daha şanslılar bahçe işleri derken, dar alanda kısa paslaşmalarla, “Bugün Aslında Dündü” filmindeki gibi hep aynı şeyleri yapar olduğumuz işte o günlerde, pişirdiklerimizi afiyetle mideye indirip, market rafları arasında mutluluk aramaya başladık.
Dedik ya yemek denemeleri, pasta börek çeşitleri, mantılar, atıştırmalıklar derken, alınan kilolar yüzünden, sığamaz olduk 11 Mart öncesi giydiğimiz kıyafetlere.
Evde kaldık, peki ya kendimizle kalabildik mi? Sabah ayrılıp, akşam buluştuğumuz hayatın yoğunluğu ve mücadelesi içinde, uzun zamandır kaliteli vakit geçiremediğimizden yakındığımız ailemizle, “yoğunlaştırılmış” bir birliktelik dönemi yaşamaya başladık.
Hiç te alışık olmadığımız türden bir şeydi bu; önceleri hoşumuza gitti, bolca birlikte zaman geçirmek keyifli geldi, ancak daha sonra gidecek (kaçacak!) yer bulamayınca, bu birliktelik bizi yok etmeye başladı, ne yana baksak onlar, hangi odaya gitsek onlar, onlar, onlar, onlar, “artık ben diye bir şey yok, onlar var” moduna girdik.
Gündüzleri uyumaya, geceler boyu bir şeyler tıkınıp, oturmaya alıştık, yarasalar gibi, gece yaşar olduk.
Yarının da bugünden bir farkı olmayacağına adımız gibi emin olduğumuz günler, haftalar yaşadık.
Bu arada mevsimler değişti, havalar güzelleşti, güneş parlak, doğa mis, her yer çiçeklendi, geldi bahar ayları fakat ne mümkün gevşeyemedi gönül yayları.
Günler günleri, haftalar haftaları kovalamaya başlayıp ta, tünelin ucundaki minicik ışığa hasret, dipsiz kuyularda merdivensiz kaldığımız bütün o günlerde, hayatı sığdırmaya çalıştığımız evlere artık sığamaz hale geldik.
Birinci dalga geçiyor, ikinci dalga söylentileri başlıyor derken, neler olup bittiğini kavrayamadığımız, çok şükür, Covid-19 a değil de, adeta -akıl tutulması-na yakalandığımız bu süreci; “acaba birileri dünyayla dalga mı geçiyor” diye diye bu günlere getirdik.
Evde kalınca birçok şey öğrendik;
En önemlisi; ne kadar uğraş versek te, hayatın eve sığmadığını gördük, sosyal bir varlık olduğumuzu bir kez daha anladık, bizi çok yoran işimizin meğerse, bizi hayata bağladığını, enerjimizi sömürdüğünü düşündüğümüz dış dünyanın gerçekte, bize alan yarattığını, motive ettiğini anladık, iletişimde olduğumuz insanlarla enerji alışverişi yaptığımızı ve bu sayede hayata daha sıkı tutunduğumuzu, içimizdeki ışığın parladığını, mutlu olduğumuzu fark ettik..
Hastalanınca sağlığın kıymetini anlamak gibi, küçücük! bir virüs sayesinde bütün bunların kıymetini anladık, doğanın ne kadar değerli ve şifalı olduğunu yeniden keşfettik, hayatın akışı içinde ıskaladığımız küçük şeylerin, aslında ne kadar büyük nimetler olduğunu tam anlamıyla beş duyumuzla, hep birlikte deneyimledik değerli dostlar.
Sağlıkla, sevgiyle kalın.. ASK..
444
hit