Hayatın kendisi bir illüzyondur aslında..
Duvarlar inşa ederiz kendimize, yüksek duvarlar korunmak için her şeyden, dışarıdaki tüm tehdit ve tehlikelerden.
Ama bilmeyiz ki; içimizdedir bizi asıl çökerten, zayıf düşüren.
Beynimizdedir ve nihayet algımızdadır..
Hayatımızın tamamı algılamalarımız üzerine kuruludur, aynı nesneyi, aynı olayı, aynı durumu hepimiz aynı şekilde algılamayız.
Her bireyde birbirinden farklıdır, bu farklılıkların kaynağı öncelikle beynimizde doğuştan getirdiğimiz yapısal ve dolayısıyla işleyiş farklılıklarıdır, sonra içine
doğduğumuz ailenin kurgularıdır, aldığımız eğitimler ve çevrenin etkileridir.
Algımızı değiştirmek istiyorsak anahtar sözcük, “açımızı değiştirmek” olmalıdır.
Bakış açımızı değiştirmek; hem mecazi hem gerçek anlamda değerlendirmeliyiz, bakış açınızı değiştirebilmek için konuyu detaylandırmamız gerekmektedir.
Öncelikle olayın unsurları belirlenmeli, sonra bu unsurlar değişik yönleriyle ele alınmalıdır.
Örneğin; elemanınızdan istediğiniz raporların hatalı olduğunu fark ettiniz ve bunun son zamanlarda sıklaştığını düşünüyorsunuz.
Olayın unsurları; öncelikle siz, elemanınız, elemanınızın organizasyondaki yeri ve önemi, çalıştığınız şirket, hatalı raporlar, raporların stratejik önemi, hata oranının bütünü etkileme gücü ve hataların sıklık derecesidir.
*Siz; objektif olabilmelisiniz, olayı, hem amir olarak kendi açınızdan, hem çalışanınız açısından, hem de şirkete etkileri açısından ayrı ayrı ele almalısınız.
*Hatalı raporlar, bu raporların şirket için alınan kararlardaki yeri ve belirleyiciliği, bütünü etkileme gücü ve tabii ki tekrar sayısı önem taşımaktadır.
Gördüğünüz gibi konuya sadece hatalı bir rapor olarak bakmak yerine, detaylandırdığımızda ve unsurlarına ayırdığımızda vereceğimiz kararın daha sağlıklı olmasını sağlayabiliriz.
Duruş açımızı değiştirmek; konuyu somut olarak düşündüğümüzde, bir nesneye bakarken, uzaklık yakınlık, profilden, ön yüzden farklıdır, bu nedenle tam ve doğru algıya ulaşmak istiyorsak eğer, her açıdan değerlendirmeli, bir uzaklaşmalı, bir yakına gelmeli, adeta çevresinde dolaşmalıyız.
Bir de konunun soyut tarafı vardır; yani, duruş açısı söyleminden, hayatımızın olmazsa olmazı olan “empati” yi anlıyoruz.
Karşımızdakini yargılamak değil, anlamak istiyorsak eğer, nerede durduğumuz çok önemlidir.
Kendi yerimizde durmakla, karşımızdakinin yerinden bakmak çok farklı şeylerdir.
Duruş açımızı değiştirmek; hayatın her alanında geçerli olan ve kullanılması gereken bir metottur.
Duruş açınız değiştiğinde, bakış açınız da değişecektir.
Dinleme açımızı değiştirmek; örneğin, bir ses duyarız bu ses, benim beynimde ayrı yankı bulur, sizinkinde ayrı, bir başkasında ise anlamı apayrı olabilir, o halde dinleme açımızı değiştirirsek, söylenenleri tam ve doğru bir şekilde kavrayabiliriz.
Davulun sesi uzaktan hoş gelirmiş, örneğinde olduğu gibi, davulu uzaktan dinlemekle dibinde dinlemek arasında çok fark vardır.
Bunu hem gerçek ve hem de mecazi olarak değerlendirebiliriz. Söylenenleri hem ana hatlarıyla, hem detaylarıyla dinleyerek, gerçekten de farklı ve çok açılı yargılara varabiliriz.
Birini dinlerken, anlatılanların asla %100 doğru olduğunu düşünmeyin, değildir.
Anlatan yalan söylemiyordur, ancak konuyu kendi algıladığı şekilde anlattığı için ister istemez taraflı olacaktır. Aynı olayı bir başkasıysa az ya da çok farklı anlatacaktır.
İşte tüm bunlar algımızın bize oynadığı oyunların sonucudur.
İllüzyonistler işte bu algılama farklılıklarını kullanarak yapmıyorlar mı bütün numaralarını..
566
hit