Her Kadının Duvarı !..
İçimde bir duvar var, her kadının içinde var olan, hangi kentten, hangi ülkeden, hangi kültürden, hangi dinden olursanız olun, hangi eğitimi almış, hangi dünya görüşüne sahip, hangi dili konuşuyor, hangi fiziksel görünüşe sahip olursanız olun, hepimizin içinde var olan.
Kiminin babası, ağabeyi, bıyıkları yeni terlemiş erkek kardeşi, kimininse kocası, daha olmadı, kayın biraderi veya erkek arkadaşı, bir diğerinin meraklı komşusu, bazen de mahallenin bakkalıdır bu duvarın inşaatçıları. Ha! bir de bu kişileri piyon olarak kullanan, babalarla, oğullarla gemilerini yürüten anneler, kaynanalar vardır, önüne kocasını katar kızına hükmeder, önüne oğlunu katar gelinine hükmeder. Bunlar aslında çok maharetli!! duvar ustalarıdır. Bu ustalar, öyle işlerinin ehlidirler, bu duvarları öyle güzel inşa ederler ki, örülen duvar tam avlarına göredir, asla malzemeden çalmazlar, ne kadar deneseniz de, en kuvvetli darbelerde bile yıkılmazlar.
Kimisinin duvarı dört yanını çevirmiş, tam bir çıkmazdadır, kimininki sadece önünde ilerlemesine engel, kimisinin tam üzerinde güneşe hasret, kimisinin sırtında hayat boyu yük, ama öyle ama böyle o duvar HEP vardır. Ve ne acıdır ki hepimiz biliriz, her birimizin duvarları olduğunu..
Kimimizin duvarı o kadar yüksek ki, gökdelenler boyunca, kimimizinki kendi boyunda, kimimizinki kendinden de kısa, ortak noktalarıysa aşılamıyor olmaları. Ne yaparsanız yapın, hangi desteği alırsanız alın, isterseniz okuduğunuz yüzlerce kitabı ayaklarınızın altına koyup basamak yapın, yine de aşamazsınız bu duvarı.
Herkes kendi duvarını görür ve tanır. Duvarların hepsi farklı renklerde olmakla birlikte; genellikle beyaz, gri tonları ve zift karasıdır.
Beyaz olanları yok zannetmeyin sakın, o da duvardır hem de içlerinde en masum görünüşlü olanı. Aslında ferahlık ve genişlik hissi verir, zengin göstermektedir sonra, sık sık fırçalanır, yıkanır, orada olduğu kez kez hatırlatılır böylece. Çok iyi niyetlidir!! bu duvar, kadını dünyadaki bütün kötülüklerden! ve kötü niyetli kişilerden! koruyordur. Nihayetinde bir savunmasız serçe yavrusu değil midir kadın! Ona bütün hayatında gördüğü en geniş hareket alanının sağlandığı hatırlatılır sık sık, zira baba evindeyken bile, bu kadar rahat! değildir serçecik. Kendini türlü şeylerle mutlu etmeye uğraşır, duvarın varlığını bilir ama farklı anlamlar yüklemeye çalışır, zira o bir engel değil, koruyucu bir zırhtır. Kadın evlere kapatılır, kadın eş yapılır, anne yapılır, kadın ev kadını yapılır. Ne de olsa dışarıda öcüler!!! vardır.
Zift karası duvarlar vardır sonra, bunların yüzeyi, hırçın dalgaların aşındırdığı sivri kayalar misali, o kadar keskindir ki, dokunduğunuz anda kanamaya başlar elleriniz. Orada olduğunu hep bileceksiniz ve asla yaklaşamayacaksınız. Kimse tarafından hatırlatılmaya gerek bile kalmaz, orada olduğunu unutmanıza imkan yoktur zaten. Her yeri siyahtır kadının, hayatı, üstü başı, gözbebeklerine kadar karanlıktır her şey. Baktığı yerler de kararır böylece, başka bir yer yoktur onun için bundan başka, olamaz, olmayacaktır asla. Zift karası en sevdiği renk olmalıdır, çünkü, başka renkler kötüdür. Böyle yaşar, bebeklerini böyle büyütür, hayatı onlara böyle anlatır; “En güzel renk zift karasıdır”.
Gelelim gri tonlara, açıklı koyulu hepsi gridir bu duvarların. Zaman zaman bukalemun gibi renk değiştirirler, duruma göre bazen yokmuş gibi şeffaflaşırken, sonra bir bakarsınız, daha ne olduğunu anlayamadan koyu gri olmuşlardır bile. Kadın, duvarı olmadığını söyler çevresine, aslında oradadır tam da önünde. Mutlu mesut tablolar çizilir, duvarsız engelsizdir hayatı, bir yaramazlık yoktur, çok şükür her şey yolunda güllük gülistanlıktır, dünyanın en anlayışlı, en mükemmel, en kadın ruhundan anlayan insanıyla hayatını birleştirmiştir “mutludur”. En önemlisi çalışıyordur, evinin dışında bir iş hayatı vardır, kadın bağımsızdır, duvarlar şeffaflaşmıştır işte o zaman. Ne harika bir duygudur bu, derken çocuk yapmaya karar verilir, kadın hamiledir, duvarların rengi başlar değişmeye, kendini hissettirmeye. “Artık çalışma, erkek olsun, ismi şu olsun”, türlü sesler duyulur ve renkler hızla koyulaşmaya başlar. Herhangi bir sıkıntısını dile getirse, naz yapıyordur, dünyanın ilk hamilesi o değildir, olmayacaktır da, ne de olsa o zamana kadar milyonlarca kadın ve ondan sonra da, milyonlarcası daha hamile olacaktır, öyle pek matah bir şey değildir yani yaptığı, sakın ha burnu büyümesin, sesi fazla duyulmasın. Yavaş yavaş gök alçalır, yerle bir olur, kadını arasında pres yapar, tıpkı tost makinesinde unutulmuş kaşar peyniri gibi, kadın önce erir sonra kaskatı kesilir, sonunda içeriği değişir, madden ve manen paramparça, yanar, kül olur. Duyguları paramparça, umutları paramparçadır artık. Ne hissediyordur ki, yavrusuna ne verebilsin, mutsuzluk, sadece mutsuzluk. Hamileliğin sıkıntılarıyla uğraşmak bir yana, duvarların üstüne üstüne gelen karartısı diğer yana, umutla beklenir kurtuluş günü!! bebeğine kavuşacağı, bir teselli arayacağı, mutluluk için medet umacağı, onunla gülüp onunla ağlayacağı. İçinde büyüyen o minik canlı bedeninden kopmak üzeredir artık. Kadın şaşkındır, biraz hüzün vardır, peki ya mutluluk.! Hissedilen sadece kaybetme korkusudur. Hep orada kalsa, hep onu dünyanın en güvenli yerinde saklayabilse, hep içinde tutabilse, onunla tek vücut olup hem ağlasa, hem de gülse. Ne yazık ki, gelip çatmıştır ayrılık zamanı.! Herkese göre “en mutlu gün”dür o gün. Yapılacak bir şey yoktur, kandırır kendini döngüye uyarsın, gelmez elinden başkası, “sağlıkla doğsun, tek isteğim bu” dersin. Yavrun doğduğunda, cennetten inen bir asma merdivenle yukarı çekildiğini hissedersin, artık sen, eski sen değilsindir, asla hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Çünkü artık O vardır, yalnızca O.. Mukaddes kitap misali itinayla kucağına verilir, bir tek O, sen ya da bir başkası değil, bir tek O vardır artık, O gülerse güleceğin, O ağlarsa ağlayacağın, O mutluysa mutlu olacağın, bir tek O vardır. Annelik öğretilmez, içgüdüseldir, ama biraz acemilik vardır ya, bu nedenle incitmekten korkarsın, çok narindir her yanı, kuş gibi hafif gelir kollarına, bakarken gözlerine, dalıp dalıp gidersin, sonra gözyaşlarına boğulmuş bulursun kendini. Hamileliği yaşarken ne kadar uzun bir zamandır, geçmek bilmez adeta, gelgelelim sayılı gündür önümüzdeki, çoktan bitmiş gitmiştir bile, kollarındadır yavrun işte. Bu dünyadaki en önemli eserin, senindir O, canın, kolun kanadındır ve artık senin yeni duvarındır O..
“Anne olmak, yüzüne dövme yaptırmak gibidir” demiş bilen biri, çok doğru, ömrün boyunca taşıyacağın bir nişandır O, bütün yaşamını ona göre ayarlarsın. Senin ne yöne gideceğini gösteren ibrendir artık O. Her şeyin değişir; görünümün, kişiliğin, çok sabırlısındır artık, çok daha sevgi dolu, O’nu uyurken bile özlersin, uyanınca ne kadar yorulsan da. Uykusuz gecelerin, aç kalkılan öğünlerin çetelesi tutulmaz hiçbir zaman. Anlatamazsın bu duyguyu, senden önce milyonlarca kadın yaşamış ve senden sonra milyonlarcası daha yaşayacak olsa da, seninki çok farklıdır, en güzelidir hepsinden. Yeni duvarını öper, koklarsın, O ne beyaz, ne siyah, ne de gridir, O rengarenktir.
O, neon ışıklı bir pano gibidir, yağmurdan sonraki gökkuşağı, azgın nehirlerin çağlayanı, durulmuş dalgaların sığınağı, hayallerinin en üst basamağıdır O.
Gönüllü edindiğin duvarınla mutlusundur.. ASK..
450
hit